8 Ocak 2010 Cuma

Küba Günlüklerim - 9. Gün

8 Ocak 2010: Varadero’yı görmek için sabırsızız. Beyaz ve ince kumlar, palmiye ağaçlı plajlar ve prensipte sevmediğimiz ama ilk kez kalmak zorunda kalacağımız 4 yıldızlı herşey dahil otel bizi bekliyor. Elda ve Felix ile vedalaştıktan sonra arnavut kaldırımlı yollarda tekerlikli valizin çıkardığı gürültüyle Viazul ofisine doğru ilerliyoruz. Plaza Mayor ve Casa de La Musica’ya hoşçakal diyerek bir daha buraları göremeyecek olmanın hüznü ile. Birçok insan var otobüs bekleyen bizimle birlikte. En garibi de birkaç gündür sürekli her yerde karşılaştığımız bir aile. Erkek zayıf, uzun boylu. Rengarenk keten bol pantolon ve keten uzun kollu beyaz gömlek giyiyor hep. Başında kenarları geniş, toprak rengi bir şapka; o da keten. Eşi diye tahmin ettiğim bayan uzun yerleri süpüren cins yırtmaçlı ve askılı açık renkli elbiseyle her karşımıza çıktığında. Bir de üç yaşlarında oğulları var; onu da kendileri gibi keten ağırlıklı giydiriyorlar, ayaklarında sandaletleri var. Tip olarak İspanyol Kübalı karışımı görünüyorlar. Biz otobüsü beklerken karşıdan bize doğru ağır ağır geliyorlar yanlarında el arabası süren bir adamla İspanyolca konuşarak. Çocuk da valizlerle birlikte el arabasında bu defa. Bu sırada Havana otobüsü hareket ediyor birçok turistle. Bizimkisi minübüs tarzı ufak bir araç. Otobüse göre daha konforlu görünüyor. Sıraya dizilip, valiz teslimi ve bilet kontrolünden sonra numarasız yerlerimize oturuyoruz. Yaklaşık dört saat sürecek yolculuğumuz başlıyor Varadero’ya doğru.


Yolculuk sırasında polislerin bir el işaretiyle istedikleri araca binebildiklerini görüyor, şoför ve muavinin ise tanıdıklarının evlerine erzak bırakmalarına ve birinden aldıkları malları bir başkasına iletmelerine şahit oluyoruz. Varadero’ya vardığımızda otobüs ekstra ücret karşılığı yolcuları istedikleri otellere bırakacağını söylüyor. Biz de bu sayede kısa bir Varadero turu yapmış oluyoruz bizim otele varana dek. Farkediyoruz ki burasının modern gelişmiş bir tatil yöresinden farkı yok. Geniş kaldırımlar, yollar, arabalar, dükkanlar, parklar, restoranlar, barlar ve oteller ile dizayn edilmiş dev bir tatil köyü. Hatta Küba’nın ilk ve tek alışveriş merkezi bile burada. Önceden okuduklarımızla birebir örtüşüyor bu şehir. Merkezde Kübalı yok denecek kadar az, çalışanlar dışında. Bu kısımda casa particular da yok; sadece 2-5 yıldız arası değişen genelde herşey dahilci bir sistem var.


Palma Real oteline vardığımızda etrafta yoğun bir İngilizce duyuyoruz. Kanada ve Manchester’dan direk Varadero havaalanına gelen turistlerle dolu otel. Hemen bileğimize otel tasmasını geçirip herşey dahil nimetlerden faydalanmaya koşuyoruz ödediğimizin üzerinde yeyip içmemiz gerek mantığıyla. Eski ama Küba yolculuğundaki en lüks odamıza eşyaları atıp havuz başındaki pizzacıya uğruyoruz ilk. Devlet işletmesi olduğundan herşey belli bir standartta; ama lezzet olarak Elda ve Lumino’nun yemeklerini aratıyor. Amaç karın doyurmak olmalı diyerek plaja koşuyoruz; hemen birer kokteyl* alıp kendimize birer de şezlong buluyoruz şişman turistler arasında. Hafif dalgalı deniz öylesine ılık ki insan çıkmak istemez. Dışarısı rüzgarlı, denizden daha serin. Güneş yerini gölgeye bırakana dek plajdan ayrılmıyor; sonrasında ise odaya dönüp akşam için hazırlanıyoruz.

Açık büfe yemekler, barlarda kokteyller; gelsin içkiler, gitsin tatlılar tarzında bir akşam geçirirken, günlerdir Kübalılar’la iletişimde olduğumuzdan dolayı olsa gerek şimdi de etraftaki tek Küba kökenli olan garsonlara yaklaşıyoruz. Onlarsa işlerini yapıyor olmanın verdiği ciddiyetle bizimle muhabbete girmiyor. O sırada gece eğlencesinde Küba hayatının tasvir edileceği bir gösteri olduğunu öğreniyoruz. Havuz başına giderek gelen geçen turistlerin dedikodusunu yapıyoruz gösteri saatine dek; tabii elimizde tuttuğumuz herşey dahil kokteylleri yudumlayarak. Şov başladığında gerçekler kafamızda dank ediyor. Bunlar bizim günlerdir Küba’daki insanlarla yaşadığımız olayları dalga geçer bir şekilde komiklik olsun diye turistlere sergiliyorlar. Heriberto’nun anlattığı Fidel’in yasaklatıp Raul’un tekrar başlattığı horoz dövüşlerini, Trinidad’da Afrika kökenlilerin esirlikten kurtulma mücadelelerini, Havana’daki falcıları, Kübalı genç kızların/erkeklerin bir turist bulup ülkeden kaçma isteklerini alaylı bir şekilde anlatarak turistleri eğlendirmeyi amaçlıyorlar. Elbette hoşumuza gitmiyor bu şov ve Küba’yı anlatış biçimleri. Calle 62 diye yakınlardaki bir bardan söz etmişti okuduğum forumlarda insanlar. Oraya atıyoruz kendimizi Küba’da hissedebilmek umuduyla.

Tipik bir Kuşadası barı, turistlerin oturduğu masalar, ufak sahnede canlı müzik, dans yarışmaları sergileniyor. Barın üç yanı açık olduğundan eğlence dışarı sokağa taşmış. Sokaktakilerin bir çoğu da Kübalı gençlerden oluşuyor. Vinales ve Trinidad’dan farklı olarak buradaki gençler daha süslü, giysileri gündelik hayat için değil gece için, makyajlı ve bakımlılar. Diğerleri gibi terlikle değil, topuklu ayakkabılarla dans ediyorlar sokakta. Bir grup Kübalı gencin salsa dansını izliyoruz ağzımız açık kalarak. Sanırım şu dansa davet türü yarışmalara çıksalar birinciliği açık farkla kazanırlar. Varadero barlarında turist bölgesi diye olsa gerek içki fiyatları Küba’nın diğer yerlerine göre en az iki kat pahalı. Sahnede, güzel bayan turistlere şişman erkeklerin yaptığı kucak dansı yarışması başlıyor. Buraya da daha fazla dayanamayacağımızı anlayıp geceyi noktalıyoruz.

* Kokteyl ve Küba: Mojitoyu daha önceden anlatmıştım, otelde rom baz alınarak yapılan birçok kokteyli tatma fırsatımız oldu. Belki de otelin en iyi yanı buydu. Cuba Libre; kola ve rom. Daiquiri; rom, yeşil limon suyu, şeker veya tatlandırıcı. Pina colada; rom, ananas suyu ve hindistan cevizi kreması. Bacardi; rom, yeşil limon suyu ve tatlandırıcı, Daiquiri gibi. Bumbo (Bombo); rom, su, şeker ve nutmeg (Nutmeg, küçük hindistan cevizi gibi birşey, baharat tadı veriyor) veya tarçın. Flaming volcano; rom, brandy, ananas ve portakal suyu ile badem şurubu eklenerek yapılıyor. Ayrıca adını hatırlayamadığım domates suyu ve rom, süt ve rom içeren daha birçok kokteyl var Küba’da.

Hiç yorum yok: