6 Eylül 2015 Pazar

İnsan Birini Arar Çünkü...

Çünkü sadece kendisini dinleyen, söylediklerini anlayan birisi olsun diye...


Kocasını, annesini, kardeşini, hatta çocuklarını çekiştirmek ister. Konuşup rahatlamak ister. Derdini, sevincini paylaşmak ister. Bunu yapmak için arkadaş ister.

Bunları yapamazsa, evde sürekli söylenir. Kocasına, çocuklarına söylenir. Çünkü doludur bir şekilde. Ha arkadaşları ne yapacak ki, derdine çare mi bulacak ki dersen? Şöyle yapar genelde...

'Haklısın' der... 'Merak etme, bizde de durum aynı' der... Ya da geçen ay aynıydı, ama şöyle oldu, böyle bitti, der. Anlarsın ki yalnız değilsin. Herkes bunu yaşamış, yaşıyor. Ben yalnız değilim. Sorun ben değilim, benim kocam değil, çocuklarım değil, dersin sevinirsin... Sevinmesen de rahatlarsın.

Ya da arkadaşın şöyle de diyebilir. 'Haklısın böyle düşünmekle... Ama bir de şöyle bakarsan onun da şusu, busu vesairesi' diye anlatarak senin olaya bir de öbür türlü bakabilmeni sağlar.

Her ikisi de terapi... Özellikle evdeysen, ya da konuşacak kimsen yoksa etrafında, işler sarpa sarar. Çocuğunu dert ortağı görüp ona yakınırsın. Kocanı arkadaşın sanar ona yakınırsın. Sonra ikisi de tokat gibi sana gereken cevabı verirler. 'Bana ne?' 'Yeter!' 'Off... Sanki hayat bir sana zor' ya da 'Bıktım artık senin dırdırından...'

Böyle konuşan kocanız, çocuğunuz varsa hemen kendinize arkadaş bulun...

Nasıl mı? Hmm... Orası en zoru işte.

En güzel arkadaşlıklar okuldan kalanlar. Seni uzun yıllardır bilirler. Eski sevgililerini, ne istediğini, ne ile mutlu olup ne ile üzüldüğünü, aileni, ailenin seni nasıl yerdiğini/takdir ettiğini, akrabalarını, başından geçen birkaç güzel/kötü olayı bilirler. Senin neye, nasıl tepki vereceğini de bilirler. Çünkü yanında olmuşlardır.

Sorun, eğer okuldan kalan arkadaşların yoksa? Konu-komşu ile idare edebilirsen ne mutlu. Fakat, benim gibi arkadaş bulmakta özürlüysen, seninle klik edecek insanlar ararsan ve hele de ülke, şehir değiştirip durursan bu hiç kolay değil.

Bu ülkede bir senedir bulabildiğim en yakın arkadaş, kocamın müdürünün karısı örneğin. Şimdi ona gidip kocamın beni sinir eden laflarını mı anlatayım? Hiç tanımadığı-görmediği ailemin bir olayda bana davranışlarından nasıl alındığımı mı dertleneyim?

Bazı şeyler var ki, ne ailene, ne kocana anlatabilirsin. Diyelim kocan ters bir gününde sana çok ters bir şey etti. Gidip bunu annene, kardeşine anlatamazsın. Anlatırsan, kocanla aralarını bozarsın. Kızkardeşim gelip kocam bana vurdu, dese. Ben sinirden köpürürüm. Birkaç gün sonra o kocasıyla sarmaş dolaş olur; ama ben ona hep vuracak zanneder, uyuz olurum. Ne oldu? Aramız bozuldu!

Aynı şey kocanla da olabilir. Annen/baban sana ters bir laf etmiştir. Çok bozuksundur. Bunu kocana anlatırsan, yandın! Kocan onlara başka gözle bakacak, yeri gelince de o anları koz olarak kullanacaktır: 'Hee git annenin evine de sana şu zamanda yaptıkları gibi, şöyle böyle desinler!'

Kaldın mı ortada!
İşte en güzeli, canım arkadaşlar... Hem destek olur, hem seni satmaz, hem anlattıklarını evirip çevirip kocana/ailene anlatmaz. Kişisel algılamazsın dediklerini, eleştirilerini. Çünkü gerekince aynısını sen de yaparsın. Art niyet olmadan, içtenlikle. Onun iyiliğini istediğinden...

Bu yazımı beni arkadaşı kabul etmiş kadın dostlarıma adıyorum...

31 Ağustos 2015 Pazartesi

Artık Pazartesileri Hiç Sevmiyorum

İşe bile gitmiyorsun, nedir derdin Pazartesi ile derseniz. Son 3 haftadır yaşadığım Pazartesi günlerimi anlatayım size.

Sabah 6-7 uyanma, 8'e dek kahvaltı ve ardından Alaz ve babayı okula/işe yollama. Sonrasında ise çamaşırlar, hafta sonu ev ve mutfak dağınıklığı derken Beliz'i uyutma, biraz blog işlerine biraz ev işlerine takılma 11'e dek. Buraya kadar güzel...

11'de Alaz'a ve Beliz'e öğle yemeği hazırla. Piknik yapılacak şekilde...
11:20'de hala uyanmamışsa Beliz'i kaldırıp hazırla ve evden aceleyle çık.
15 dakikalık yolda, yokuş yukarı bebek arabası it.
11:50'de Alaz'ı al.
Bebek arabası ve Alaz hızında göl kıyısına 10 dakikada in; çantadan yiyecekleri çıkar. Alaz ve Beliz öğle yemeği yesinler. 12:20'de yemeğin ortasında Alaz kıpırdanmaya başlasın: 'Kakam geldi anne...'

12:40'taki spor dersine 20 dakika var. Eve yürüsem 10 dakika, okula yürüsem 10 dakika. Kaka yapma süresi en az 10 dakika.
Ben: 'Emin misin? Kakanı tutabilir misin?'
'Anne, çok geldi.' diye poposunu tutar.
Toparlanmaya başlarım. Beliz'i bebek arabasına koyarken, itiraz eder. Eve gidersek derse yetişmemiz imkansız. 'Tamam, okulun tuvaletine gidelim'
Alaz: 'Hayır, eve gidelim'
Ben: 'Eve gidemeyiz, uzak, okula gidelim, bebek arabasının ucuna otur' derim.
Yokuş yukarı arabayı sürmeye başlarım. Bir an gelir, itmem imkansız olur: 'Alaz, şimdi in. Şu kısmı geçelim, sonra gene binersin'
Alaz: 'Kakam geçti, yok!'
Nee... Koştura koştura yokuşu Beliz 9 kg, sen 15 kg, bebek arabası 10 kg ittim ya ben!!!

(Geçen haftaki olayda, piknik esnasında aynı muhabbet ve yine bebek arabası üzerinde kakası gelmiş Alaz'ı eve doğru götürüyordum. Yolu yarıladığımızda şarkı söylüyordu. Len, dedim. Kakan var mı senin? 'Yook, geçti' dedi. O an 180 derece arabayı döndürüp, gerisin geri okula yürümeye başladım. Kan ter içinde elbette)

12:35 Okulun spor salonuna varırız. 12:40'ta ders başlar. Peki Deniz'in çilesi biter mi?
HAAYIIIIR...

Hafta sonu boşalan buzdolabına 1-2 birşey almalı, acil ihtiyaç listesi hazır. Koşar adım yine, 10 dakika mesafedeki; ama yokuş yukarı markete git. Markette kalan vakte göre hızlıca veya ağırdan alışveriş yap. Bu esnada Beliz'in eline birşeyler tutuştur, sıkılmasın.

13:15'te kasa işlemini bitirmiş ol, marketten çık. Okula yürü. Beliz huysuzlansın; çünkü uyku saati geldi. Üstelik sürekli bebek arabasındaydı, yerde gezinemedi, tepinemedi, tırmanamadı, annesinin kucağına gelip oynayamadı bile.
13:23 Okulun spor salonunda ol, dersi biten Alaz'ı giydir, giyinmesine yardım et.
Birbirlerini görünce kuduran Beliz'i ve Alaz'ı sakinleştirmeye çalışarak okuldan uzaklaş. Alaz'ın yürüme hızında eve doğru ilerle.

13:45'te (iyi ihtimalle) evde ol. Posta kutusu ve asansör önünde Alaz ile laf yarışı yap, eve çıkmaya ikna et. Nihayet evdeyiz; Beliz'i yere indir, o kapıdan dışarı kaçmaya uğraşırken ve Alaz onun üzerine çullanırken marketten aldıklarını yerleştir, sadece buzdolabına girecekleri.
Alaz'ı ellerini yıkamaya göndermek için söylen. Ayakkabılarını çıkarması için söylen. Beliz'i rahat bırakması için söylen. Kapıyı kapat.
Alaz'a söylenirken, Beliz'i kap, elini-yüzünü yıka. Kaka yaptığını farket ve bezini değiştir. Uyku saati geçtiğinden ahtapot gibi yerinde durmasın. Tulumunu giydir, emzirmek için yerine otur. Oh be dünya varmış, popom yer yüzü gördü diye rahatlayıp, meme verirken Alaz içerden bağırsın: 'Anne, kakam geldi'
Beliz'i memeden ayır, yatağa bırak, ağlamaya başlasın. Alaz'ı tuvalete oturt ve tembihle 'Sakın ben gelmeden kalkma, bitse de beni bekle'
Ağlayan Beliz'i sakinleştir. Meme ver, kucakla. Gazını çıkarmaya çalış, çıkmasın. Ayağa kalk, odada 2 tur at, normalde çabucak çıkan gaz bu kez çıkmasın. Biraz daha evirip, çevir, 4 tur at. Gazı çıkınca yerine yatır.
Alaz'a doğru yürürken terden ıslanmış kıyafetlerini çıkar. Bir bardak su iç. Alaz'ın kakalı popoyla yerinden kalktığını, etrafı kakaya buladığını gör. Çıldır! Etrafı ve Alaz'ın poposunu temizle, sonra 3 saattir tuttuğun çişini yap. Alaz'ın ellerini, yüzünü yıkamasına yardım et. O da aynı anda televizyon pazarlığı yapsın.

O an yorgunluktan herşeye ok, de. Sıcak beynini uyuşturmuştur zaten. Marketten gelenleri yerleştir, Alaz'a ve kendine yiyecek birşeyler hazırla. Saat 14:40 (iyi ihtimalle) koltuğa kendini at. Sadece 1 saatin var. Sonra akşam yemeği, oyuncak kavgası, acıktım mızırdanmaları başlar, baba eve gelene, herkes yemek yiyene dek...

Not: Hava son 3 haftadır her Pazartesi günü 30 derece üzerinde ve güneşli. Yani hesaplamaları yaparken oda sıcaklığını değil, 30 derece ve güneşi baz alın...

Öbür Not: Bu günlerde kilo kaybettiğim kesin. Zayıflamak isteyene önerilir...

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Gene Bir Türkiye Tatili Öncesi

Evet, gene bir tatil öncesi, Türkiye tatili öncesi beni stres aldı. Halbuki tatile çıkmak iyi birşeydir ama sorun aile, akraba aslında Türk halkı yanı olunca insan stres oluyor. Çünkü,

- Akşam uykusu için saat çok erken değil mi?
- Daha yeni uyandı, gene mi uyayacak?
- Ay bu çok kilo almış yedirme artık bu kızı annesi!
- Ama hiçbir şey yemiyor ki bu çocuk, bak çok zayıflamış. Annesi sen buna yemek yedirmiyor musun?
- Çok ince giydirmişsin, üşür...
- Hava çok sıcak, niye böyle kalın giydirdin?
- Gölgede otursanız bebek için daha iyi olur...
- Burası esiyor, güneşe çıkın da bebek üşümesin...
- Ay küçücük bebeği denize mi sokuyorsunuz?
- Buranın suyu pis biraz, mikrop kapmasın?
- Aa sen adını yazmayı bilmiyor musun?
- Aşıları tamam mı bunun?!
- Kolunu sinek mi ısırdı? Dur bak şöyle yapacaksın; 2 gr rezeneyi...
- Bak bunu ben senin için yaptım hadi yesene, ye, ye, ye!
- Çok kötü öksürüyor, ciğerleri su mu topladı acaba?
- Şapkası yok mu bu çocuğun? Başına güneş geçti!
- Emzir sen bunu da uyusun!
- Ağlatmadan emzirsen iyi olurdu.
- Karnı ağrıyordur, denizde üşüdü kesin.
- Almanca konuş bakalım abiyle, bak o da biliyormuş Almanca.
- İngilizce konuş bakalım abiyle, bak o da biliyormuş İngilizce.
- Bu üzerindeki ona biraz küçük mü gelmiş?
- Yok, bunu giydirme çok büyük!
- Hiç ağlamıyor ne uslu bebek. Maşallah!
- Dün gece çok ağladı. Neden ağladı o kadar çok? Neden? ...
- Haydi bu son lokmayı da ye, bitsin. Hatırım için...
- Yemeğini bitir, sonra çizgi film...
- Al bakalım sana gofret/şeker/çikolata/dondurma.
- Meyve yemiyor mu bu çocuklar?
- Güneş kremi sürme, yakmaz artık bu saatten sonra.
- Öyle mi yiyor? Bütün bütün!
- Ay yanaklarını sıkayım ben bunun, yanaklara bak yanaklara...
- Ağladı, al annesi!
- Ee sen hiç büyümemişsin ya?
- Gel bir sarılayım, gel, gel, gel dedim sana!
- Öp bakayım yanağımdan, öp, öp, burdan da öp!
- Bu bizim bebeğimiz olsun, alıp gidelim biz bunu.
- Annesi sen bakamıyorsan bizim olsun!
- Yere koyma, taşlar soğuk.
- Kucakta tabii epeydir, yorulmuştur.
- Ama bu araba koltuğu çok terletiyor, kucağımda dursun.
- Eskiden araba koltuğu mu varmış?
- Az yol gideceğiz, gerek yok kemerini bağlamana.
- Kaç yaş şimdi araları? Hmm... Keşke...
- Kıskanıyor mu?
- Ayy çok zor iki çocuk, nasıl yapıyorsun bilmem?
- Bunlar Avrupalı olmuş artık, bunları beğenmezler!
- Dışarsı felaket sıcak, sakın evden çıkmayın!
- Zaten az kalıyorsunuz, evde oturacağınıza denize gitsenize.
- Bebek arabasına/slinge gerek yok ben kucağımda taşırım.
- Korkma yahu! Hiç korkulur mu inekten/örümcekten/köpekten?
- Kocaman abi olmuşsun hala korkuyorsun.

Ay yazdıkça fenalık geldi! ... Size de oluyor mu böyle?

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Frau* : İsviçreli Yağmur Sevmez

Mayıs'ın son Pazartesi günü bazı dini sebeplerden ötürü İsviçre'de tatildi. Cuma, Cumartesi, Pazar derken Pazartesi de tatil olunca artık tüm aile bireyleri birbirinden kusar hale geldik. Yok, Alaz hariç. Beliz ise sürekli kustu, kesin ondan!

Neyse...

Epeydir her Pazartesi akşamı, çocukları babaya bırakıp - Beliz'i uyutup - yürüyüşe çıkıyordum. Fakat bu akşam işler uzadı. Yemeğe oturmamız 7'yi geçti; ben Beliz'i yıkayıp uyuturken, yemek hazırlamak babaya kalmıştı. Yemekte şarap yanına İtalyan Taleggio peyniri çıkardık, Alaz sahte doğumgünü yaşadı hediye açtı falan derken 8'de hala sofradaydık. 'Benim spor da kaynadı' dedim. 'Git' dedi eşim. 'Yağmur yağıyor, hava kararmaya başlamış, hala yemekteyiz, şarap içtik' derken bahanem çoktu. Neyse...

Yemek sonunda çöp çektik kim Alaz kim mutfak diye. Bana mutfak çıktı. Sevinsem mi üzülsem mi? derken... 'Yürüyüşe gidersen mutfağı da toplarım' dedi eşim. Neooğ! 30 saniye içinde kapının önünde hazırdım. Blöfünü görünce şaşırdı tabii... Ummamıştı bence.

Yağmur çiseliyordu ben göl kıyısında indiğimde. Caddeden birkaç araba geçti, insan namına kimse yoktu. Ördekler bile kıyıya çıkmış, birbirine sokulmuş uyuyordu. Az ilerde durmuş göle bakan yaşlı bir adam vardı 5. dakika sonunda. Çorap üzerine Crocs terlik giymişti, dikkatimi çekti. Yanından hızla geçip yürüdüm. Hava gittikçe ve hızla kararıyordu. Göl kıyısından ara sokaklara saptım dönüşe geçince. Genelde aynı yoldan yürümeyi sevmem. Yağmur da şakır şakır olmaya başladı.

Evlerin arasında, ıssız ıssız ilerlerken başıma bir iş gelse kimse yarın sabaha dek beni farketmez diyordum içimden. 30. dakikada artık eve yakın tanıdık sokaklardayken bir baktım karşıdan bir adam geliyor. Oh be! İkinci insanı da gördüm nihayet derken, yaklaştı ve yaklaştı. Bir de baktım benim Crocs'lu amca. Haha, dedim güldüm kendime çok.

Yağmurda ıslanırken sevindim birden. Hep çocuklar olurdu yanımda ve aceleyle kaçmak gerekirdi yağmurdan ıslanmayalım diye. İlk kez keyifle yürüdüm ve aklıma Kumdan Kaleler'in şarkısı geldi nedense;
'Yeter ki sen son bir defa özgürlükten bahset bana...
Yeter ki sen son bir defa gör kendini gözlerinle...'


* Frau, Almanca'da kadın demek ve bana gelen tüm mektuplarda Frau yazıyor...

8 Mart 2015 Pazar

Özlü Sözüm



Efendim biliyor musunuz bilmem uzun bir süredir Alternatif Anne yazarlarından biriyim. Hem de ilk 10’da, övünmek gibi olmasın...

Bu özlü söz de bana ait. Bir yazıda kullanmış idim. Güzel laf etmişim. Olur da bir gün çocuklarım hakkında birşey öğrenemedi bunlar da yahu dersem, açar açar bakarım artık.

Sevgiler...