Son zamanlarda yılların nasıl da çabuk geçtiğine hayret ediyorum. Yeni bir ay geliyor ve ortasını farkedemeden bitiyor gibi.
Çocukların büyümesinden anlıyorum bunu en çok da. Kızımın bebekliği, 6-10 aylık dönemi, balkonda emzirdiğim zamanlar sanki bir rüya gibi. Oğlumunkiler ise izlediğim bir filmdi sanki. Niye anın keyfini çıkaramadık ya da çıkardık da o anda kalamadık. Tüm kalbimle çocuklarımın kokusunu içime çekiyorum; ama o koku bile kalmıyor benimle.
Zamanın her şeye yettiği günler miydi onlar? Yoksa her şeye gücümün yettiği günler miydi? Daha çabuk yoruluyorum belki. Daha az enerjim var. Yapmak istediklerim gözümde büyüyor sanki. İstemesem de yapmak zorunda olduklarım da.
Bir yaş daha büyüdüm geçen hafta. Bir koca sene daha geçmiş dünyanın öbür ucuna gideli. Akılda kalanlar ne? Fotoğraflar mı? Yediğin şeylerin tadı mı? Kucaklaşmanın huzuru mu? Heyecan mı? Stres mi? Sanki anı yeterince durduramıyorum. Tık tık tık tık geçiyor gidiyor gözümün önünde hızla.
Oysa çocukların bebekken kucağımda uyumak nedir bilmediği zamanlar geçmezdi. Burunları tıkanırdı sabah gelmezdi. İshal olmaları, diş çıkarmaları, ateşlenmeleri hiç bitmeyecek gibi gelirdi. Bitermiş. Geçermiş. Hatta unutup özlermişsin o anları bile.
'Gel kızım kucağımda uyutayım seni bu akşam' dedim. İstemedi. Koklaya koklaya uyurduk belki birlikte. Gitti. Yatağına yattı. Kucağıma sığmaz oldu.
Oğlum hala uyur benimle istersem; kucağıma sığmayalı epey oldu. Kafasından geçenleri bilmeyeli de. Ne ara kreşten ilkokula başladı bilemesem de çok hızla büyüdüğünü biliyorum.
Onları çok özlüyorum. Kendi çocukluğumu da, genç kızlığımı da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder