19 Ağustos 2017 Cumartesi

Hayat... Planlar ve Gerçekler...

Anneannem rahatsızdı epeydir. Hatta yeni yılda Türkiye'de iken ve ayrılırken 'Hakkını helal et' dedi. 'Olur mu öyle şey?' dedim...



Sonrasında arada bir konuştuk telefonla ya da annem yanında ise görüntülü görüştük. Mayıs başında hastaneye yattı, üresi yüksekti. Sürekli kusuyordu. Hiç telaşlanmadım, birşey olmaz dedim içimden. Ona inandım. Gezmeye, tozmaya, başka ülkelere gitmeye devam ettim. Nasıl olsa Temmuz'da gidecektim.

Mayıs sonunda hastaneden çıktılar, annemin evinde kalıyordu. Kız kardeşim de ziyaretlerine gitmişti birkaç kez bu arada. 'Keşke Deniz de olsa' demiş bir keresinde. Bense iyi olduğuna inanıyordum, konuşuyorduk, görüyordum. Ölecek göz yoktu hani... Annem arada bir 'İyi değil, seni bekliyor bence' diyordu; ama yapabildikleri ve konuşabildikleri ile hiç de kötü görünmüyordu.

Bu arada yaz tatili planlıyorduk. Geçen yaz annem, kız kardeşim, çocuklar Kuşadası'na gitmiştik. Annemin ağzını aradık gene. 'Yok olmaz! Hayatta bırakamam anneannenizi' dedi. Tamam. O zaman yakın civarda bakalım bir yer. Ayvalık, Assos belki? 'Yok, siz gidin' dedi annem. Hem çocukları oyalayacak bir tatil olsun, hem ailem olsun hem de anneannemi de yanımıza alalım diye aklıma deniz kıyısında ev tutmak geldi. Belki de böyle yaparsak son kez dolu dolu, gece - gündüz vakit geçirecekti bizim çocuklarla ve bizimle. Anneme haber saldım. Bu arada anneannem daha iyi hissedip kendini evine gitmişti kalmaya.

Annem Ören'de ev buldu. Biz de Türkiye tatilimizi planladık. Önce eşimin ailesini görmeye Bodrum'a gidecektik. Sonra da ben benimkiler ile 16 gün geçirecektim doyasıya. Ev de tuttuk, yatak da ayarladık, anneannem de gelecekti.

Bodrum'da olacağım tarihlerde annemin doğum günü idi. Aklımdan, hep beraber olunca bir hafta gecikmeli kutlarız doğum gününü diye planladım. O sırada aklıma, anneanneme hiç doğum günü yapmadığımız geldi... Ya da ben hatırlamıyordum. Doğum tarihini bile bilmiyordum! (Sonradan öğrendim 19 Nisan 1935 yazılı nüfusunda; ana adı Havva)

Anneannem 4-5 yaşındayken, babası ile Burhaniye'ye gelmiş. Adı, Zübeyir babasının. Annesi yok. Babası mühendis sanıyoruz. Kış gelince anneannemi, orada tanıyıp yakınlaştığı bir aileye bırakıp yol ya da tren yolu inşaatı için araziye çıkmış. Kış diye anneannemi yanında götürmediğini düşünüyoruz. Sonra zatürreden ölmüş babası da. Anneannem, çok çocuklu bir ailenin evinde kalıyormuş bu sırada. Babasının ölüm haberi gelince, varlıklı ve yaşlı bir aileye evlatlık verilmiş. Bu ailenin oğlu askerdeyken ölmüş. Kızları Hayriye de, evlenmiş; ama henüz çocuğu olmadan bulaşıcı bir hastalıktan ölmüş. Kısacası acılı bir ailenin, yaşları geçmiş insanların yanında kalmaya başlamış 5 yaşından sonra. İlkokula göndermişler; ama devam edememiş. Hayvanları varmış, zeytinlikleri, bahçeleri vs.

Anneannem büyüyor, 20 yaşlarında evlendiriyorlar; dedemle. Dedemi de iç güveysi alıyor bu aile varlıklı olduklarından. Evin babası ölüyor, annem doğuyor, adını büyük anne 'Hayriye' koyuyor. Hastalık yüzünden kaybettiği kızının adını veriyor ve anneme 9 yaşına, vefat edene dek o bakıyor. O yediriyor, o uyutuyor...

Evin sahipleri ölünce miras davaları açılıyor. Ne de olsa anneannem üvey çocuk. Mallar parçalanıyor vs. Anneanneme yaşadıkları evin yarısı düşüyor; diğer yarısını da diğer mallar ile takas edip alıyor. Orada yaşıyorlar annem, anneannem ve dedem. Biz de o evde büyüdük yazları. Bayram sabahları o evde uyandık kız kardeşim ile...

---

Anneanneme hiç doğum günü yapmadığımız gelince aklıma, içimden anneme pasta alırken ona da alalım. Aynı gün mum üfletelim diyorum. Kafamda planlar hazır. Kimseye de demiyorum. Sürpriz. Annem de evle ilgili planları yapıyor bir yandan. Ben Bodrum'dayım artık. Gün saydığım tatil geldi. Eğleniyorum. Hafta sonunu bekliyorum, arkadaşlarım da gelecek. Sonra annemlerle buluşacağım. Çocukları 6 aydır görmediler, ne kadar büyüdüklerine şaşıracaklar diye düşünüyorum.

Annemin doğum gününe 1 gün kala, sevgili kocamla baş başa kahvaltı ediyoruz. Çocuksuz, yıllardır ilk kez çocuklar yanımızda değil. Kahvaltıda gazete bile okuyoruz keyifle. Haberler keyifli olmasa da...

Mutluyuz. Yine de çocuklarımıza kavuşmak için can atıyoruz. Görünce sarılıyoruz falan. Oğlan bizi gördüğüne sevinmiyor bile arkadaşı ile denize gidecekmiş. Gidiyor. Kıza yemek yediriyorum. Telefonum çalıyor. Ben açana dek kapanıyor. Annemmiş. Birazdan elimi yıkayıp, ararım deyip yedirmeye devam ediyorum. Annem tekrar arıyor. 'Deniz, anneanneni kaybettik. Gelecek misin cenazeye?' diyor. 'Emin misin?' diyorum kadına o şapşallıkla. 'Nasıl?' diyorum... Olamaz... Henüz ölecek gibi gelmiyordu bana halbuki. Planlarımız vardı. Beraber gece-gündüz çoluk-çocuk vakit geçirecektik. Oldu mu şimdi? Doğum günü yapacaktık daha, belki ilk kez mum üfleyecekti. Ki bunu planladığımda aklımdan son kez olacağını da biliyordum sanki...

Dondum kaldım ve kızımı yedirmeye devam ettim. Tepkilerimden ne olduğunu sordu yanımdaki, 'Anneannemi kaybettik' dedim. Donuk, soğuk ve şaşkındım. Kızımı kucaklayıp yıkadım, yatırdım. İlk kez itiraz etmedi. Elimde telefon; kız kardeşimi, annemin yanındaki bir yakınımızı (Gül) arayıp bilgi aldım. Kızım uyuyunca nasıl giderim diye yol durumlarına baktım. Bodrum'dan Burhaniye'ye. Eşim geldi, ona söyledim ve o an ağladım. Sonra toparlanıp Ankara aktarmalı uçak biletimi aldım. Çocukları bırakıp, tek başıma anneme destek olmaya 'çöpsüz üzüm' olarak gittim.

---

Annem o Salı sabahı anneannemi aramış telefonla. Uzun uzun çalmış. Açmayınca meraklanmış, hemen hazırlanıp evine gitmiş. Anahtarıyla açmış kapıyı. Anneannem uyuyormuş. Dürte dürte, zorla uyandırmışlar onu annem ile o an yanında olan Gül. Annem, onun kahvaltı etmediğini öğrenince, dolaptan şehriye çorbası çıkarmış. Isıtmış, yedirmiş; ama anneannem hepsini kusmuş. Su istemiş. Su vermişler. Onu da çıkarmış. Annem, 'Seni iyi görmedim anne, bize gidelim' demiş. 'Hep itiraz ederdi, başka yöne çevirirdi kafasını' diyor annem. Bu kez itiraz etmemiş. Annem de çorbanın şehriyelerinden koymuş biraz yesin diye. Tepsiyi kucağına bırakmış. Anneannemin eşyalarını hazırlamaya girişmiş. Bahçedeki çiçekleri sulamış, köpeğe yemek vermiş. Tekrar odaya girmiş henüz 10 dakika geçmeden.

Anneannem yana doğru eğilmiş, kucağındaki tepsi kaymış. Seslenmişler, duymamış. 'Uyuyordur teyze' demiş Gül. Sarsmış annem. Elleri buz gibiymiş; ama bacakları sıcakmış. Bağırmış, sarsmış ve tepki gelmeyince 'Anneanne ölmüş Gül' demiş. Sonrası feryat figan, doktor, ambulans, morg, cenaze, gelen-giden, dualar, ah-lar, vah-lar...

Masal olmuş anneannem de. Gerçeğini bilemeden öğrenemeden. 'Annesine kavuştu' diyordu hep gelenler. Onu düşündüm, annesi - babası, 9 aylıkken ölü doğum yaptığı oğlu. Analığı-babalığı belki kardeşleri ve tabii ki dedem! İnancım olmasa da buna inanmak istedim. Tüm kalbimle. Annesine kavuştu, kimdi annesi, neden onu bırakmıştı, hiç başka akrabası yok muydu da babası onu çalıştığı kasabaya getirmişti... Bilinmezlerle geldi ve gitti anneannem.

Halbuki ölümler sonbaharda olur denirdi. Yaz ortası ölünür mü anneanne? İlk kez bu kadar uzun görememiştim; çünkü Japonya'ya gitmiştik tatilde. 'Anneanne, geldim bak haftaya torunlarla oradayım beraber denize gireceğiz' diyememiştim henüz arayıp da. Pastasını alıp, mum üfletememiştim. Böyle oyun bozanlık olur mu anneanne?

Ben hala kabullenemedim...


Hiç yorum yok: