21 Ekim 2016 Cuma

Ölüm Yanıbaşımızda

Her sonbahar sevdiğim birileri gidiyor bu dünyadan...


Eskiden ne güzeldi, aklıma ölmek hiç gelmezdi. 'Daha yaşanacak çok yılım var, yaşlılar ölür’ der geçerdim…


Sonra gençler de ölmeye başladı. Aslında ölüyordu da belki ben bilmiyordum o zamanlar. Sonra çocuklar da öldü, duyduk. Uzaktaydı; ‘Aaa, tüh, vah’ dedik. Bitti. Unuttuk...


Yaş büyüdükçe yakınlardan gelen ölüm haberleri duymaya başladık. Ta ki en canımız dedemi kaybedene dek. Talihsiz bir kaza sonucu kaybettik onu ılık bir sonbahar günü. Kızgın bir gencin, 75 yaşındaki adama arkadan vurması sonucu yere düşmüş, kafasını kaldırıma çarpmış ve beyin kanaması geçirmiş. Olaydan birkaç saat sonra işyerindeydim haberi aldığımda. Kalbim yerinden çıktı hastaneye kaldırıldığını duyunca. Koşup kardeşimle buluştum, otobüse atlayıp Balıkesir Devlet Hastanesi’ne vardık geceyarısı. Onca yol konuşamadık, ettiğimiz tek kelime, ‘Anneannem ne yapıyor acaba?’ oldu. Kim bilir neredeydi? Annemin de Balıkesir’e doğru yolda olduğunu biliyorduk. Sonra onu alıp İzmir’e götürsek de olmadı. Kurtaramadık, kurtulamadı. Başkasının öfkesi yüzünden vedalaşamadan gitti. Tam 11 sene önce...


Sonra en yakınlarımdan babaannemi kaybettik sonbaharın kışa henüz dönmediği bir zamanda. Yaşlıydı, hastaydı. Evinde, sevdikleriyleydi. Artık bu dünyadan gitmek istediğini belli eden cümleler kurmuş yanındakilere. Bu kez haberi aldığımda başka bir ülkede yaşıyordum. Yeni doğum yapmıştım. 5 sene önce...


Uzak akrabaların, komşuların, tanıdıkların ölüm haberleri geliyor. Bazı ölümler uzak da insanı sarsıyor. İyi insanlar onlar. Filmlerini izlediğimiz, şarkılarını dinlediğimiz ya da bir yerde karşılaştığımız.


Bu sonbahar da çok iyi, çok insan bir komşumuzu kaybettik. Sıralı ölüm değildi, beklenen bir şey değildi, önemsiz bir hastalıktı. Ölümün yakışmadığı bir insandı neşesiyle, muhabbetiyle, yardımseverliğiyle, sevgisiyle, ilgisiyle, düşünceliliği ile. Kendi teyzem kadar sevmişim ki, kendi teyzem ölse bu kadar üzülürdüm. Uzun zamandır tanımıyordum, belki hayatımda 20 kez görmüştüm; ama demek ki beni etkileyen özel insanlardan biri olmuş. Hala inanamıyorum ölümüne. Yakınlarının beklemediği bir şeydi; kim bilir onlar ne haldeler? Nasıl üstesinden gelecekler?


Öte yandan sırf yanlış zamanda yanlış yerde olduklarından dolayı birçok can gidiyor; belki her saniye bir canlı ölüyor. İnsan kendi ölümünü düşünmeden edemiyor; trafik kazası, kaldırımda yürürken üzerine çıkan bir kamyon, bir manyağın canlı bomba olması, yolda yürürken kafana saksı düşmesi, sana kızan birinin bıçak çekmesi, bindiğin uçağın düşmesi, tren kazası, saçma sapan bir hastalığa yakalanmak gibi olmadık şeyler yanında yaşlanıp kendi yatağında ölmek bir lüks.


Yakın biri ölünce insan kendi ölümünü düşünmeden edemiyor. Aptalca bir nedenden dolayı ölmek istemiyorum. Birinin hatası yüzünden de ölmek istemiyorum. Aptal bir mikrop, çaresiz bir hastalık yüzünden de ölmek istemiyorum. Aslında ölmeyi hiç istemiyorum. Çocuklarımın büyümesini, bana ihtiyaçları kalmamasını görmeyi diliyorum. Sonra da kendi hayatımda yapamadıklarımı yapmayı… Daha uzun bir süre bu dünyada kalmayı istiyorum.


Fakat öyle bir dünyadayız ki, evden çıkınca geri döneceğimizin garantisi yok bazen. Bir gün öleceğini bilen; ama ne zaman ve nasıl öleceğini bilmeyen tek canlıyız. Yine de ‘Hiç ölmeyecekmiş gibi; ama yarın ölecekmiş gibi’ yaşamayı bilmiyoruz.

Hiç yorum yok: