Türkiye’deki yıllarımda üniversite, gençlik derken hiç doktora doğru düzgün gittiğimi hatırlamıyorum. Yılda 1 kez dişçiye giderdim, onu da kendi cebimden öderdim. Özel sigortam yoktu, devlet hastanelerinde dişçiye gitmek ise hiç önerilmezdi. Birkaç kez Kızılay Hastanesi’ne cildiyeye gittim; onu da nakit ödedim.
Çocukluğumu hatırlamıyorum bile; sadece bademcik ameliyatı için gittiğimiz özel bir doktor vardı İzmir’de. Onun dışında ailemin götürdüğü dişçiler de hep özeldi.
Londra’ya gittiğimde ilk şaşırdığım şey sağlık sistemiydi. GP denilen bir sağlık ocağına kayıt yaptırıyordun ve oradaki doktorlardan istediğine gidip görünebiliyordun. Tek sorun randevu almaktı. Son birkaç senedir onu da internet üzerinden yapabiliyorduk; ki kendime göre rahatça ayarlayabiliyordum. Eşimden dolayı özel sigortamız vardı; ama özel hastaneler gerçekten özel ihtiyaçlar içindi. Örneğin 3-5 ay değişik tedavilere cevap vermeyen bir cilt lekesi ya da bel ağrısı için fizyoterapi gibi. Diş için de eşimin şirketinden özel sigortamız vardı; o nedenle dişçiye ücret ödesek de sigorta bize geri ödüyordu. O nedenle İngiltere dişçiye 6 ayda bir düzenli gitmeye başladığım bir ülke de oldu aynı zamanda. İhtiyaç duymasam da, eve mektup gönderip kontrol zamanı diye haber veriyorlardı.
Hamile kaldığımdaysa İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) bambaşka bir yüzünü gördüm. Hamileye her ay ultrason yoktu; ama her türlü tedavi, bakım, ilaç, doğum, emzirme eğitimi ve hatta dişçi ücretsiz. Hem de bebek 1. yaşını doldurana dek. Yani hamilelik yüzünden uygulanamayan tedaviler doğum sonrasında yapılabilsin diye. Down Sendromu testleri deseniz gene ücretsiz, tek sorun az ultrason - düşük riskte hamileyseniz sadece 2 - olmasıydı. Fakat onu da özel bir kliniğe gidip bakmıştık oğluma hamileyken. Ne de olsa ilk bebek, insan daha çok merak ediyor… Doğum için sevk edildiğim hastane odalarında suda doğum isteyene jakuzi bile bulunan sıradan bir devlet hastanesiydi. 42. hafta sonunda - evet, 42 hafta normal doğum olsun diye bekledikten sonra- epidural sezaryen oldum. Beş kuruş harcamadan hastanede 3 gece geçirdik ve şansımıza eşimle birlikte özel bir odada kaldık.
İkinci hamileleğimdeyse gördüğüm ilgi ilkinden farksızdı. Hatta yaşımdan ötürü (35 yaş üzeri) ‘high risk’ kategorisinde olduğumdan daha fazla kontrole maruz kaldım ta ki 25. haftaya dek…
Sonra İsviçre’ye taşındık! Burada herşey daha bir farklı. Özel sigortan olmak zorunda. Özel sigortanın karşıladığı bir jinekoloğun olmak zorunda. O jinekolog seni, senin sigortana göre seçtiğin hastaneye sevk etmek durumunda. Benim durumumda, halihazırda hamile olduğumdan ancak en basit sağlık sigortasını alabiliyorum. Her jinekolog beni kabul etmeyebiliyor. Spa gibi olan özel hastanelerde doğum yapamıyorum, devlet hastanesine gitmek zorundayım. Gerçi duyduğuma göre, devlet hastaneleri bile İngiltere’dekilerden çok daha iyiymiş. Normal doğum sonrası bile birkaç gece hastanede kalmak gerekiyor, oysa İngiltere’de herşey yolundaysa 6 saat içinde bebekle anneyi tahliye ediyorlardı. Kısacası burada birçok kademe ve bilinmez var önümde. Üstelik diş için özel sigorta bile yok. Hatta bir dolgu fiyatı sordum; 300-500 Frank arasında dediler…
Sanırım İngiliz sağlık sistemini arayacağım burada. Biliyorum ki İngiltere’de birçok insan ondan şikayetçiydi. Belki de ben şanslıydım. Umuyorum iki numara ile de şansımız yaver gider ve herşey yolunda, hatta umduğumdan daha iyi geçer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder