Az önce banyodan çıktım bir de baktım banyo kapısında bir böcek... Banyoya daldı.
Hay Allahım! Ben böcek gördüm mü orayı terkedesim gelir, bir daha gelmeyesim gelir, kaşınırım sırtımda mı o, ayağıma mı çıktı, kafama, saçımın içine mi girdi diye tiksintiden ölürüm. Hep İzmir'de çocukluk geçirdiğimden bunlar...
İzmir'de yaz gecesi susarsın, su içmeye kalkarsın, mutfak lambasını yakarsın ve onlarca hamam böceği ya da nam-ı diğer karafatma gezinir ortalıkta. Uçanı bile vardır. Su içmek için bardağı aldığın dolapta, belki de bardağın içinde gezmiştir az önce... Iyk... Üstelik ev 4üncü kattadır, apartman yenidir, annen her gün mutfağı ovalamadan yatmaz; ama gene de bu böcekler yolunu bulur burnunun dibine gelirler. Bir de babaannemin eski tek katlı, bahçeli evinde kalırsam... Off sorma!
İşte ben her böcek gördüğümde çocukluğumun bu iğrenç anlarına giderim. Neyse ki evimizde fazla eşya olmadığından banyo kapısında çarpıştığım böcek 'Aman Tanrım nereden girdi bu? Nasıl eve geldi? Kesin kocamın kapı önünde duran valizinden çıktı. Amerika'dan eve böcek getirdi. Ne idüğü belirsiz böcek!' diye düşünürken ve ne yapacağımı bilemezken baktım açık alandaki fayansta yürüyor.
Aldım elime ayağımdaki terliği, küt!... Kusura bakmasın, haneye tecavüz... Ben evde kara sinek gördüm mü deliren kadınım. Çocuklar bile alıştı; 'Anne sineği öldürebildin mi?' diye dalga geçiyorlar. Neyse...
Kader ki beni Çevre Mühendisi yaptı. Yaptı da, yıllar sonra İzmir'in sokaklarına kanalizasyon projesi yapacağım diye; o kanalizasyon kapağını kaldırınca altında binlerce karafatmanın kaçıştığını gördüm. İzmir'le ilişkimi bitirdim o an.
Konu budur.
Kesin o böcek şu valizden çıktı, benim evimde, dolaplarımda, yatak altlarında asla böcek olamaz. Yakarım ulan! Öldürürüm topunuzu!...