Uykusuz anneler kulübü diye bir grup duymuştum. İnsan anne olduktan sonra nasıl da uykuları hafifleşiyor bebeğin gık sesi kulaklarımıza bir çan sesi gibi geliyor. Anında ayakta olmasak bile yatakta oturur pozistonda buluyoruz kendimizi. Sonra dinleyip 'gık'ın gittikçe seslenen bir ağlamaya dönüşmesini veya aynı 'gık'ın birkaç gık sonrası yerini sessizliğe bırakmasını dinliyoruz. Neredeyse her gece, hatta gecede birkaç kez bazen. Tabii bu kısımda uykusuz anneler ikiye ayrılıyor;
1- Hemen uykusuna kaldığı yerden devam edebilenler
2- Kafasını yastığa koyunca aklına olmadık düşünceler gelen ve sonra aylar önce o karşılaştığı kişinin ona niye öyle dediğini düşünmeye başlayıp sonunda dakikalar geçtikçe kafasını başka düşüncelerin ve yapacağı işlerin sardığı içinden çıkılamayacak duruma geldiği an çareyi koyun sayarak sonlandırmaya çalışıp ardından tam dalarken tekrar bir 'gık' duyanlar.
Ben genelde ikinci tipteyim. Malesef... Genel olmayan bazı durumlarda da birinci tipe giriyorum ki en sevindiğim zamanlar onlar. Bazı babalar da böyle. Bizim oğlanın babası da bir 1. bir 2. gruba giriyor ki onlar özellikle de 'gık'ın çığlığa dönüştüğü zamanlar. O da bu durumdan şikayetçi.
Uykusuzluk bebeğin olduğu ilk sene kabul edilebilir birşey sonuçta 'Dikkat bebek var!' yazısı asılı kapılarda eksta önlem için. Ya sonra? Sonrası tehlikeli işte. Herkese, herşeye zarar; uyumayan bebeğin kendisine bile. İşte buyrun Amerika'da yapılan araştırma sonucu ortaya çıkanları görerek okuyun...
Source: burada
15 Ağustos 2012 Çarşamba
Uykusuz Aileler
9 Ağustos 2012 Perşembe
İkinci Çocuk?
Bugünlerde kimi görsek hemen ikinci çocuğu soruyor. Durun daha birinci yeni 1 yaşını doldurdu, yemesi dert, uykusu problemli. Geçtiğimiz bir sene nasıl geçti anlamadık bile. Hala uykuya hasretiz. Hala ev dandini. Hala mutfağın yerleri kırıntı ve yemek artığı içinde. Hala Alaz'ın altını bezliyoruz. Hala iki gece birine bırakıp da dışarı gidemedik karı-koca.
Öte yandan keşke maddi/manevi (maddiyattan daha önemli bence) imkanım olsa da 2, 3, 4.yü doğursam. Tabii bir 10 yaş kadar da genç olsam! Gerçi o zaman da ne bu maddi imkan elimizde olurdu ne de bilgi çocuk yetiştirmek için.
En merak ettiğim, ikinci bebek de ilki kadar seviliyor mu? Alaz'ı öyle çok seviyoruz ki, gözümüz başka birşey görmüyor o etraftayken. İlgimiz üzerinde hep. Her yaptığı her dediği olay oluyor evimizde. Peki ikinci bebek gelse, o zaman ne oluyor? Sevgi ikiye mi bölünüyor? Alaz'ı bundan daha az sevebileceğimi hayal edemem. Öte yandan ikinci bebek de candan bir parça. Bir insan kaç çocuğa karşılıksız ve sınırsız sevgi verebilir? Biz küçükken sorduğumuzda ki bazen hala söyler, 'Baş parmağımı da kessem acır, işaret parmağımı da, ikisi de aynı oranda acır' derdi. İkimiz için de aynı oranda üzülüp sevindiğini, sevgisini anlatmak istediğinde.
Bazı arkadaşlarım var; kimi 2.5 yaş arayla ikinciyi doğuran (kardeşimle benim aramız da 3 yaştır), kimi 8 yaş arayla. İkisinin de avantajları ve dezavantajları çok ve farklı! İlk bebeği bir şekilde planlıyor veya planlamıyorsun. Ne çıkacağı, neler olacağı sürpriz yumurta! İkincideyse başına gelecekleri bile bile lades diyorsun. Biz de bazen küçücük (ki bizimki de hala küçük sayılır) bir bebek gördük mü, 'Aaaa' deyip gülen gözlerle birbirimize bakıyoruz eşimle. Bazense 'Ne ikincisi ya? Alaz bize yetti de arttı!' oluyoruz yorgun gözlerle bezmiş bir halde. Biz iki kardeşiz ve keşke daha çok kardeşim olsaymış diyorum hep. Alaz'a da bir kardeş lazım er ya da geç; ama yakın zamanda olmayacağı kesin :)
Resim: http://www.flickr.com/photos/87archie/3867498756/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)