25 Temmuz’09 sabah 5:00’te uyanmamızla başlayan yolculuğumuz tren vasıtasıylaydı. Londra St Pancras, Brüksel Midi derken şansımıza oradan da Brüj’e giden treni hemen yakaladık, 3 saat bize Ada’dan Avrupa’ya gider gibi gelmedi hiç. Yaşasın Eurostar!
Belçika treninde 1., 2. sınıf bilet ayrımını saymazsak, herşey yolunda gitti. Öğle olmadan Minnewater’da poz vermeye başlamıştım kameraya. Baran’ın De Halve Maan’in kalabak saatlerine kalmayalım telaşı ile otele yerleşmeden bira yapım yerini gezmemiz Brüj’ün Baran üzerindeki anlamını ifade etmiştir heralde... Çok sıra beklemeden, esprili ve Alman görünümlü bayan tur rehberimiz sayesinde biranın arpadan zevk verici sıvıya dönüşüm hikayesini 45dk boyunca görerek dinledik. Biraya rengini veren - dark, blond vs olmasını sağlayan - arpaların kavrulma aşaması, şekerle karışımı sonunda haftalarca bekletilen karışımın maya ile alkole dönüşmesini ve her biranın kendine özel bardağı olmasını zevkle dinledik. Tur sonunda gezdiğimiz imalathanenin ürünü olarak hediye edilen Brugse Zot adlı biramızı içtik bahçesinde de... Rehberimizin anlattığına göre; bira Belçika’da köpüklü olurmuş ve köpük kendiğinden eriyene dek beklenir bir nevi birayla tanışılır, konuşulurmuş. Gecenin ilerleyen saatlerinde bira da bizle konuşmaya başlarsa işte o içilen son biraymış ve eve gitme vakti gelmişmiş...
Sadece 4 aile şirketi tarafından yürütülen sandalımsı araçlarla kanal gezme bir sonraki amacımızdı. Önce etrafı yürüyerek turladık; çikolata ve bira dükkanlarını, bit pazarını, ara sokakları gezdik. Yorulunca da atladık bir sandala, görmediğimiz yerleri gördük.
Gecesi ise ayrı bir güzeldi Brüj’ün. Evlilik yıldönümümüz diye Baran özel bir yerde yemek ayarlamıştı bize. Daha sonrasında ise 300 çeşit biranın satıldığı, tabii en az 300 çeşit bardak ve şişe olan bir kafeye girdik; ‘t Brugs Beertje, Kemelstraat üzerinde. Uykumuz gelene ve biralar konuşana dek listeden seçip seçip farklı biralar içtik. Otele dönerken Markt meydanını geçince birden Kuşadası/Bodrum/Marmaris barlar sokağı havasıyla çılgın eğlence ve gençlik bizi bekliyordu. O bardan bu bara koşup dans ettik...
İkinci günümüz ilkine göre daha sakindi. Hemen hemen tüm amaçlarımızı tamamladığımızdan günü alışveriş yaparak ve turistik olmayıp da güzel olan yerleri ziyaret ederek geçirdik. Arka ara sokakları gezip, orada yaşayanların tarif ettiği yerlere gittik. Dönüşte bit pazarından bira bardakları ve mutfak camına asmak üzere renkli cam boyama horoz aldık. Neden horoz? Çünkü renkleri güzeldi ve mutfağımıza uyuyordu.
Dönüş yolculuğumuz da çok zahmetsizdi; akşam yemeğine eve yetişmiştik tabii saat farkının avantajıyla.