28 Mayıs 2018 Pazartesi

Varlığım Varlığına Armağan mı?

Pazar akşamları genelde evde kaos oluyor. Çocuklar hafta sonu bitiyor diye üzülüyorlar, ertesi sabah erkenden hepimizin evden çıkması gerekiyor. Artı biz çıkarken ev temizliğine haftada bir gelen Aura için evdeki yayıntıları, oyuncakları, özel eşyaları vs toplamak gerekiyor.


Normalde 7/24 annelik yapıyorum biliyorsunuz. Bir Pazar akşam üzeri tesadüfen anneler grubu olarak toplandık. Dışarı çıkmadan önce çocuklara (ve Mr B'ye) 'Bakın akşam geç geleceğim ve o saatte evi toplamak istemiyorum. Eğer eşyalarınızı toplamadan yatarsanız elime çöp poşeti alacağım ve hepsini ona dolduracağım' dedim. Babalarına da tembihledim hatırlatmasını.

Akşam eve geldiğimde saat 9'u biraz geçiyordu. Çocuklar yatmıştı. Mr B'nin yanına oturdum. Bir süre sonra kalkıp yatmaya hazırlanırken, iş bölümü yaptığımız için onun payına düşen çamaşırları katlaması gerektiğini hatırlattım. 'Katlamam' dedi. Yerde duran çocukların eşyaları gözüme ilişti ve elime çöp poşeti alıp içine doldurmaya başladım ortadakileri. Çalışma odasında Mr B'nin 3 gündür alıp kaldırmadığı kotunu da poşete atarken söylendim.

Bana 'Çocuklarla butün akşam evi topladıklarını, bütün gün yorulduğunu, benim yaptıklarını görmeyip yapmadıklarını söylememin çok yanlış olduğunu' anlatmaya başladı. Teşekkür etmemişim mutfağı topladığı için örneğin... (Lavaboda tencere, tava kirli halde duruyordu mesela %50 toplanmış mutfak için ona teşekkür etmem gerekiyormuş)

Ben de 'Eve geldiğimde ortadaki her şeyi çöp poşetine dolduracağımı belirtmiştim, onu yapıyorum' dedim. Üstelik öğleden sonra 2'ye dek mutfaktan çıkmayan bendim. Bir akşam yemeği için dışarıya çıkmam, onun da benim vazifelerimi (hatta bir kısmını) yapması karşılığında teşekkür belgesi istiyordu.

O zaman bana niye son 7 senedir kimse teşekkür etmiyor? Çamaşırları renklerine ayırıp yıkadığım için, yemek yaptığım için, çocukları okula götürüp eve getirdiğim için, ödevlerine yardım ettiğim için, sofrayı hazırladığım için, her gün bir kez bulaşık makinesi boşaltıp defalarca doldurduğum için? Neden 'Ay alışveriş yapmışsın, teşekkür ederim çocukların da sütü bitmişti' denmiyor.

Ya da sorun bende belki. Ben de teşekkür istemeliyim her yaptığım için. 'Bak sana tuvalet kağıdı aldım, teşekkür et' demem gerek. Bak karnımda 2 adet çocuğunu besleyip, büyüttüm, doğurdum; bana teşekkür et. Memelerimden süt çıkartıp çocuklarımızı aylarca emzirdim, teşekkür ettin mi mesela? İş seyahatlerine çıktığında çocuklara, eve ve kendime yetebiliyorum teşekkür beklemeden. Sen yapabilir misin bunu?

Bazen tepem bir atıyor, diyorum çek git bir 7 gün 7 gece... Bakalım kim ekmek alıyor eve, kim kıyafetleri yıkayıp hava durumuna göre giydiriyor çocukları. Kim akşam ne pişireceğim diye düşünüyor, çocuğu aşıya-dişçiye götürüyor. Ve bir kez olsun bu yaptıkları için de 'teşekkür etmedin!' diye hır çıkarmıyor...

Bir düşün...

Diyorum. Sonuçta ben de bunları yapmak için dünyaya gelmedim; ama yapmak zorunda kalıyorum ve elimden gelen en iyi şekilde de yapmaya çalışıyorum. O yüzden sen de savsaklama, elinden gelen en iyi şekilde yap. Yapmıyorsan da yaptıkların için teşekkür bekleme... Aferin...

10 Mayıs 2018 Perşembe

Hayata Yetişebilmek...

Son zamanlarda yılların nasıl da çabuk geçtiğine hayret ediyorum. Yeni bir ay geliyor ve ortasını farkedemeden bitiyor gibi.

Çocukların büyümesinden anlıyorum bunu en çok da. Kızımın bebekliği, 6-10 aylık dönemi, balkonda emzirdiğim zamanlar sanki bir rüya gibi. Oğlumunkiler ise izlediğim bir filmdi sanki. Niye anın keyfini çıkaramadık ya da çıkardık da o anda kalamadık. Tüm kalbimle çocuklarımın kokusunu içime çekiyorum; ama o koku bile kalmıyor benimle.

Zamanın her şeye yettiği günler miydi onlar? Yoksa her şeye gücümün yettiği günler miydi? Daha çabuk yoruluyorum belki. Daha az enerjim var. Yapmak istediklerim gözümde büyüyor sanki. İstemesem de yapmak zorunda olduklarım da.

Bir yaş daha büyüdüm geçen hafta. Bir koca sene daha geçmiş dünyanın öbür ucuna gideli. Akılda kalanlar ne? Fotoğraflar mı? Yediğin şeylerin tadı mı? Kucaklaşmanın huzuru mu? Heyecan mı? Stres mi? Sanki anı yeterince durduramıyorum. Tık tık tık tık geçiyor gidiyor gözümün önünde hızla.

Oysa çocukların bebekken kucağımda uyumak nedir bilmediği zamanlar geçmezdi. Burunları tıkanırdı sabah gelmezdi. İshal olmaları, diş çıkarmaları, ateşlenmeleri hiç bitmeyecek gibi gelirdi. Bitermiş. Geçermiş. Hatta unutup özlermişsin o anları bile.

'Gel kızım kucağımda uyutayım seni bu akşam' dedim. İstemedi. Koklaya koklaya uyurduk belki birlikte. Gitti. Yatağına yattı. Kucağıma sığmaz oldu.

Oğlum hala uyur benimle istersem; kucağıma sığmayalı epey oldu. Kafasından geçenleri bilmeyeli de. Ne ara kreşten ilkokula başladı bilemesem de çok hızla büyüdüğünü biliyorum.

Onları çok özlüyorum. Kendi çocukluğumu da, genç kızlığımı da...