31 Ocak 2014 Cuma

Kitap Okumayı Çok Özlemişim

Son iki buçuk yıldır hayatıma giren küçük insan herşeyime sahip olduğu gibi, kitap okuma özgürlüğümü de elimden almıştı.

Hatta son üç sene diyebilirim; çünkü doğuma hazırlık kitapları, bebek bakım kitapları, çocuğu uyutma taktikleri türünden bilgi veren kitaplar kendim için seçtiklerim sayılmaz.

Uzun Noel tatili için kütüphaneden bir kitap ödünç aldım, kapağı ve adı hoşuma gitmişti. Üç haftada sadece iki sayfa okuyabildim. Önce vaktim olmadı diye düşündüm, tabii bir de baştan insanı bağlaması gerekmeli dar vakitte okunacak kitapların.

Elif Şafak'ın Süt isimli romanını satın almıştım geçen senelerde okurum diye. Ancak yarısına gelebildim, sonra fırsat bulamadım ya da bulduğum fırsatları daha başka şeyler yapmak için değerlendirdim. O da beni pek sarmamıştı yani. Halbuki Aşk romanı öyle miydi? O daha en başından bağlamıştı beni.

Neyse, üç hafta dolunca kütüphaneye geri verdim. Amacım kendime başka bir kitap seçmekti. Bir yandan yanımdan kaçıp giden oğlumu gözetliyor, dur - gel diyordum, bir yandan da rafta özenle dizilmiş romanlara göz gezdiriyordum. Okumak kadar olduğu kadar seçmek için de vaktim kısıtlıydı.

Sonunda The Mummyfesto isimli kitap gözlerimle buluştu. Kapağı hoşuma gitmişti, arkasını çevirip özetine baktım: Üç annenin hikayesi, parti kurup politikaya atılmaları derken İngiltere'de geçen ve fantastik olmadığı apaçık görülen kitabı alıp denemeye karar verdim.

İlk gece başladım, yatağa girip uykudan önceki son yarım saatimi twitlere, facebookta kim ne demişlere ayırmadan telefonu uçak moduna alıp başucuma koydum. Kitabı elime aldım. İlk hikaye Sam'indi. O bölümü bitirdim ve uyudum. İkinci gece aynı şekilde telefonu kapattım ve ikinci hikaye Jackie'ye başladım. O gece üçüncü kahraman Anna'yı da okudum. Kitap beni sarmıştı.

O hafta her gece yatağa gidip 1 saat kitap okudum. Kitabın yarısını geçmiştim ilk hafta bitiminde. Hatta bazen yanıma alıyor, oğlum arabada uyuyakaldıysa ben de fırsat bu fırsat diyerek kitabı okuyordum. Oğlumun öğle uykuları esnasında da yanına kıvrılıp, battaniyenin altına girip okumaya başladım. Bazı yerlerinde sesli gülüyor, bazı yerlerinde hüngür hüngür ağlıyorum. Şimdi sonlarındayım, bu kez de bitmesin diye yavaş okuyorum. Teslim etmeme birkaç gün kaldı.

Hayatta bazı kitapları böyle soluksuz okumuşumdur; mesela Yüzüklerin Efendisi'ni. Hem de Hobit dahil tüm seriyi. Kanatsız Kuşlar (Birds without wings) - Louis de Bernieres hem de İngilizcesini bir çırpıda okumuştum. Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi'nin de İngilizce çevirisini okudum. Havaalanından satın almıştım Türkiye'ye giderken ve dönerken bitmişti. The Mummyfesto da onların arasına girdi.

Aynı yazarın farklı kitaplarını deniyorum, hayal kırıklığı oluyor tıpkı Orhan Pamuk, Elif Şafak örneğindeki gibi. O nedenle The Mummyfesto'nun yazarı Linda Green'in diğer kitaplarını okumaya yeltenmeyeceğim. Ben bunu sevdim, onu bu kitapla hatırlayayım.

Bir de Youtube videosu buldum Hebden Bridge'de geçen kitabı anlatan;