23 Ağustos 2013 Cuma

Genç Anneler!

Bugün bir topluma taşıma aracında bebek pusetlerinin başında 20'lerinin başında iki anne vardı. İngiltere'de teenage mum olayı yaygındır; 20 yaş civarı hatta altındakileri kapsar. Gördüklerim baştan ayağa birer moda ikonası şeklindeydiler! Saçlar yapılı, makyajlı, takılar, tırnaklar uzun, pedikür ve manikür yapılmış. Birinin bebeği uyuyor, diğerininki ağlıyordu. Birbirleriyle muhabbet etmekten ağlayan bebeğe bakmadılar bile. Zaten o an dikkatimi çektiler ve baştan ayağa incelemeye başladım.

Sonra kendimle karşılaştırdım. Değil mani-pedi, oğlum doğduğundan beri tırnaklarımı uzattığım görülmedi. Oje sürmüşsem de ayda yılda bir kez. Takı takmaya son birkaç aydır başladım, ufaklık kucaktan inip yürümeye geçtiğinden beri. Oğlum ağladığı an hep yanında bittim ne ihtiyacı var diye. Tabii bu kıyaslama 30'larında anne olan ben ile 20'leri başında anne olan karşılaştırması. Kimine göre doğru olabilir kendi hayatını yaşamaya devam etmek; ama ben biraz oğlumun kaliteli insan olması için onun bir süreliğine kölesi olmayı seçtim.

Yanımda oturmak istediği için ani frenle düşmesin diye bir elim oğlumun bacakları üzerindeydi. Sonra arkadaki sıralardan 3 yaşlarında iki kız çocuğu koşturup önümüzde bittiler. Ayakta durup birbirlerine tutunuyorlardı düşmemek için. Anneleri de gelecek diye beklerken, orda 20'lik anne dediklerimle konuştular. Meğer bebeklere ilave birer de büyük kızları varmış. Biri suluğunu aldı annesinden, diğeri gazlı meyve sularından birini. Kızlar koşturup arka sıraya oturdular gene. Anneleri muhabbetlerini bölmedi gene.

İneceğimiz durağa gelince Alaz'ı koltuğun yanına indirip sıkıca tutunmasını tembihledim. Bebek arabasını bir elimle tutup diğer elimle de oğluma destek oldum. Sonra indik.

Farkı görebildiniz umarım. Belki ağır bir eleştiri olacak; ama en azından 20'li yaşların ikinci yarısına dek çocuk yapılmamalı! Hem henüz genç kız olan anneler, anne olmadan doyasıya gezsin, eğlensin, süslensin, püslensin hem de anne olduktan sonra çocuklarına gerekli ilgiyi göstersin, ne yedirip içirdiğine dikkat etsin. Haksız mıyım?

13 Ağustos 2013 Salı

Ayşe Arman Çocuk İstismarlarını Yazıyor!


Ve okudukça insanın aklını kaçırası geliyor. Hele de kendi evinizde gözünün içine baktığınız, azıcık bir yeri incinse koşup kucakladığınız, savunmasız, küçücük, masum bir çocuk varsa.

İnsan, bazı insanların nasıl canavarlaştığına akıl sır erdiremiyor. Ne içiyorsun, ne kokluyorsun da bunu yapabiliyorsun diyorsun. Ben de içtim, sarhoş olup kustum, sızdım; ama utanacağım, suç olan hiçbir şey yapmadım. O nedenle kimse ilacın, içkinin arkasına sığınmasın açıklamasında. Keza saklansa ne olur? Başbakana laf eden hapiste, çocuğuna oral seks yaptıran evinde hala o psikolojisi kimbilir ne halde olan çocuğuyla birlikte!...

Ne yaparız? Nasıl yaparız? Kendimizi korumayı geçtim, çocuklarımızı korumak için neler yapabiliriz. Onlara neler öğretebiliriz? Vücutlarına biri dokunduğu an gel, bana söyle mi demeliyiz? Sürekli zehir hafiye gibi baba-kız/oğul başbaşa kalmalarını mı takip etmeliyiz? Kimseyle bir yere göndermemeli miyiz? Ne yapmalıyız da bu akıl almaz canilikleri engellemeliyiz?

İngiltere'ye ilk geldiğimde, parkta gördüğüm bana gülen sevimli çocuklara ilgi gösteriyordum. Bazen oyuncaklarını veriyorlardı elime. Eşim sürekli uyarıyordu beni. Burada yanlış algılanır dikkat et diye. Çocuk oyun parklarına yanında çocuk olmadan bir yetişkinin girmesi yasak mesela. Türkiye'de olsam ben bunu kucaklar severdim ne soğuk bu İngilizler diyordum. Zamanla ben de alıştım onlara saygı göstermeye bir çocuk, bebek dahi olsa. Zaten kendi çocuğum olunca, Türkiye ziyaretlerimizde yoldan geçenlerin bile oğlumun yanağından makas alması beni rahatsız ediyordu. Çocuk istismarı açısından düşünmedim hiç, ben hijyen açısından rahatsızdım. Kimbilir o el nerelere değdi? En son ne zaman elini yıkadı? türünden endişelerdi benim hissettiklerim. Biraz daha büyüyünce yürümeye, koşmaya, benden uzaklaşıp oyuna dalmaya başlayınca ya biri kaçırırsa demeye başladım. Hala da sürüyor ve sürecek. Cinsel istismar şu ana dek aklımın ucundan geçmedi; çünkü genelde bizimle birlikte ya da kreşte. Bir geceyi bile ayrı geçirmiş değiliz kendisiyle. Ama yeri gelecek olacak ve o zaman paranoya başlayacak!

Ayşe Arman yazıları için:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24496232.asp

Aynı zamanda İngiltere'de...

Change.org duymuşsunuzdur. İngiltere'de bu imza kampanyası, mahkeme tarafından serbest bırakılan çocuk istismarcısı için 3 günde 45bin imza toplanmasını sağladı. Böylece birçok önemli gazetenin manşetine ve ana habere çıktı. Dahası başbakan Cameron desteklediğini açıkladı ve mahkeme dava sonucunu inceleme kararı aldı. Üstelik sadece çocuk istismarı davalarına bakacak uzmanlara da yer verilen özel bir heyet kurulması konuşuluyor.
Aşağıdaki link imza kampanyasının linki;
https://www.change.org/en-GB/petitions/crown-prosecution-service-cpsuk-take-action-over-sexual-predator-court-comments?utm_source=action_alert&utm_medium=email&utm_campaign=30952&alert_id=zTibYKefvZ_fKjbXTJOer

8 Ağustos 2013 Perşembe

Neden Beyaz Şort?

Londra'da olması gerektiği gibi bir yaz mevsimi yaşıyoruz son bir aydır. Sadece Türkiye'deki tatillerde giydiğim yazlık elbiseler, şortlar, askılı bluzlar, sandaletler ortaya çıktı. Üç sene önce çok severek, iyi de para ödeyerek satın aldığım beyaz şortum da.


İlk senemizde özene bezene giydim. Hem yeniydi; hem kirlenmesin, lekesi çıkmaz diye öyle olur olmaz her yerde giymedim. Zaten hava şartları da ancak birkaç kez giymeme izin verdi.

İkinci yazımızın başında karnım burnumda hamileydim, içine girmem imkansızdı. Keza doğumdan sonraki birkaç ay da. O nedenle kaldırıldığı kutusundan hiç çıkmadı bile 2011 yazında.

Üçüncü yılımızda ortaya çıkardım. Çok şükür içine girebiliyordum; ama hava şartları el vermedi. Askıda asılı kaldı birkaç ay, sonra da tekrar kutusuna geri döndü.

2013 yazı, tam şort giyme yazı olduğundan, oğlumun doğumgününde St James Park'ta ailecek piknik yapalım dedik. Onun hatırına giydim şortumu. Evden çıkıp 10 dakika uzaklıktaki tren istasyonuna vardık. Gelmesine birkaç dakika var diye, treni beklerken oğlumu bebek arabasından indirmiştim. Sonra birden kucağıma gelmek istedi, haliyle aldım. Ayağındaki ayakkabılarıyla bacaklarıma, belime sarıldı. İyice kendini yerleştirdi ayak hareketleriyle kucağıma. Tren geldi, bebek arabasına oturtmak üzereyken bir baktım beyaz şortum kahverengi toz lekeler içinde. Ne kadar silkelesem faydasız. Evden çıkalı 15 dakika olmadan, henüz buluşma noktasına varamadan üstüm başım kirlenmişti. Epey bir söylendim kendi kendime. Yedek kıyafet de almadığımdan, öyle kirli şortla gezdim Londra sokaklarında gün boyu.

Bu da bana ders oldu, epeydir beyaz bluz giymiyordum 2 yaş bebesinden ötürü, neden hala beyaz şort giymemeliymişim onu da anladım!

Resim: http://www.flickr.com/photos/foxybelle/