23 Kasım 2008 Pazar

A Thousand Splendid Suns - Bin Muhteşem Güneş, Khaled Hosseini


Khaled Hosseini'nin kitabı beni çok etkiledi. Etkiledi, çünkü orada yaşananların çoğunda gerçek payı olduğunu düşünmek, zamanımızda hala bu şekilde yaşayan insanların olduğunu bilmek ve ülkemde hala sahip oldukları kadın haklarının kıymetini bilmeyenler olduğunu görmek beni üzüyor.

Kitapta Afganistan'da 1960-2003 yılları arasında yaşayan iki kadının hayatı anlatılıyor. İç ve dış savaşlarla, eğitim düzeniyle, işgallerle, Taliban'la, şeriat kanunlarıyla kadınların başına gelen olaylar işlenmekte sırasıyla. Modern üniversitelerin olduğu bir düzenden, bombaların ayaklar dibine düştüğü bir hayata, Sovyetler Birliği işgaliyle gelen kadın erkek eğitim eşitliğinden, Taliban yönetimi nedeniyle evlerinden dışarı erkeksiz çıkamayan kadının toplumda hiç sayıldığı zamanlara, Amerika'nın işe bulaşmasıyla kadınlara yeniden tanınan haklara değinen bir kitap.

İki kadın karakterden ilki çarşafsız bir hayattan, zorla kendinden 30 yaş büyük bir adamla-Raşiid ile evlendirilip çarşaf giymeye zorlanmış, kocasına çocuk veremediği için yıllarca evde köle muamelesi görüp dayak yemiş Mariam. Diğeri ise üniversitede profosör olan babası ve S.S.C.B'nin tanıdığı eşit haklar sayesinde iyi bir eğitim almış, fakat Taliban yönetimi gelince ailesini savaşta yitirmiş ve sokaklara düşmemek için kendinden 50 yaş büyük olan Raşiid'e ikinci eş olarak gitmek zorunda kalmış 14 yaşındaki Laila. Bir kız çocuğunun erkek çocuklar gibi okula gidememesi, kadının evden dışarı çıkmak için yanında erkek olması-olmadığı takdirde sokak ortasında dövülmesi, erkeğin kadını köle olarak görmesi, sokakta yürürken kocası ardından gelip peçelerle gizlenmesi, hastanelerde kadın erkek ayrımı yapılması - kadınlara elektiriği suyu olmayan hastanelerin layık görülmesi, kocası eve arkadaşlarını davet ettiğinde kadının odasından çıkmasının yasak olması, erkeğin yemeğin tuzunu beğenmediğinde kadını dövmesi, vs vs.

Umarım kitabın Türkçe çevirisini ülkemdeki her kadın okur ve Atatürk sayesinde ne kadar yol aldığımız ve ona neler borçlu olduğumuz bir kez daha anlaşılır. Hala türban takmak için bağırıp çağıran, bunun bir hak olduğunu düşünen kadınlar olduğuna inanamıyorum ülkemde. Sizin saçınızın teli erkeğin namusudur yalanına inanmayın, kendi namussuzluklarını örtüyorlar kadınların saçlarını örterek. Buna izin verdiğiniz zaman arkası gelecek, okula gidemeyeceksiniz belki, babanız ergenliğe girdiğinizde evlendirecek mahallenin dikkatini çekiyorsun diye; evlilik yaşını küçültmeye çalışıyorlar şimdi mecliste kendi tecavüzlerini örtmek için. Örtünmek kendinizi kısıtlamaktır, buna boyun eğdiğinizde arkasından başka istekleri gelecek. Çocuğunuz olmadığı için üzerinize 2. eş gelecek belki, ne gerek var sokağa çıkma ben yaparım alışverişi diyecekler. Neden o adama selam verdin deyip belki de dövecekler yakında? Belki dövüyorlar bile şimdi, şu anda?

Afganistan dibimizde bir ülke. Ben üniversitede okuyup, erkek arkadaşımla el ele gezdiğim sırada oradaki kadınlar tek başına kapının önüne çıkamıyorlar, birisiyle el ele görülse taşlanıp öldürüyorlardı. Bu yaşananlar 10 sene öncesi bile değil. Bugün gazetede okuyorum, (inanmayanlar için The Guardian, 23/11/2008) Afganistan'daki meclis üyesi bir bayan, okula gittikleri için yüzlerine asit atılan 3 kız öğrencinin başında, hatırlatayım birkaç ay önce bir şehrimizde kızlar mini etek giyiyor diye kezzap atıldı üzerlerine. Afgan milletvekili bayan hergün ölüm tehditleri alıyormuş evinde otursun kadın hakları istemesin diye. Kadınsa iki küçük çocuğuna rağmen, öleceksem bunun için öleyim boşyere ölmekten iyidir diye anlatıyor gözlerinden yaşlar akarken. Yönetim Taliban'ı meclise çağırıyormuş tekrar; gelirse kadınlar çarşafsız gezemeyecek, tek başına sokağa çıkamayacak yine diyor. Yıl 2008.

Türkiye'min güzel kadınları henüz fırsatınız varken, aklınızı başınıza toplayın. Yoksa birkaç sene sonra sizlere diyecekleri şudur; ikinizin aklı bir erkeğinkine eşit, otur evinde...