30 Mayıs 2007 Çarşamba

English English...

I decided to write in English from now on.

I read a report in Hurriyet today, about "Why Turks don't learn a foreign language?" The reporter says that teachers don't let the students communicate each other in English. They just teach grammar, so students don't practice and speak.

I think, the reporter is right. When I was a student, our teacher always speak to us in English, but she didn't allow to talk. We used to listen to her and write down. I can remember just numbers, days and colours from those days. On the other hand I studied at a local secondary school. I'm sure this education system is different at private schools and colleges.

But if we don't pass the private school's exams, or our parents don't have enough money to send us to the colleges can't we learn proper English or have a dream of being an English teacher? At last we'll hate English language like me.

I studied vastly different grammar when I was in Turkey, and I felt that I know nothing about speaking English when I came to England. It was really hard for me to understand people and speak to them. As quickly as I could I found a college to learn English again. My friends in the class were from various countries and some of them were able to speak very well, but they couldn't write or read. Other Turkish students and I could write and read pretty well, but I could't understand and speak to anybody. Also I was shy and I didn't want to say something wrongly because I felt so ashamed of myself for making mistakes. I bet the other Turks were the same situaton with me.

It didn't change so much from those days. I still avoid to speak to other people unless I have to do.

This writing has not finished. It will continue...

18 Mayıs 2007 Cuma

Tarih Tekerrürden Mi İbaret?

Adnan Menderes Hükümetlerini bilirsiniz. Üstüste birkaç kez tek başına iktidarda kalmış olan Demokrat Parti başkanı ve başbakan, bakanlık ve kabinesine kendi akrabalarını yerleştirmesi yetmiyormuş gibi genelkurmay ve askeri birimlerde de istediği kişileri öne çıkartmış, istemediklerini görevden almıştı. Dini siyasi amaç için kullanmaya başlayan da yine DP Hükümeti idi. Hatta 1955'te kendisine güvenoyu veren milletvekillerine teşekkür konuşmasında "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz"diyecek kadar dini meclise sokmuştu. Kendisini dev aynasında gördü; ama sonu hazin bitti.

Şimdi aynı dev ayna durumları Ak Parti için geçerli. Türbanı sorun olarak alet edip iktidar koltuğuna oldu bitti ile oturan parti ve lideri astığım astık kestiğim kestik demeçleri ile her defasında biraz daha ileriye gitti. Belediye kadrolarını sakallı ve sıkmabaşlı sözleşmeli çalışanlarla doldurdu. Biz başı açıklar da başvurduk; ama partiden tanıdığımız olmadığı için kapı dışında kaldık. Başımızı örtmediğimiz için de adımızın üzeri karalandı. Belediye'nin tecrübeli ve bilgili çalışanları birer birer emekli edildiler. Çünkü görüşleri aynı değildi yeni başkanla.

Üniversitelerde hala türban yasağı var. 5 sene önce üniversite kapılarında bağıranlar şimdi niye bağırmıyor? Başka şekilde mi teselli buluyorlar?

İlk meclis dualarla açılmıştı. Laiklik kabul edilmişti. Hilafet kaldırılmıştı. Medreseler kapatılmıştı. Meclistekiler dinsizdi diyebilir misiniz?

Şimdi "imam hatipli cumhurbaşkanı olacak" diye demeçler verilip, mayo ve bikinili afişlere dünyanın en büyük metropollerinden İstanbul şehrinde izin verilmiyor. Bırakın da afişin rahatsız edip etmediğine halk karar versin. Demokrasi bu değil mi? Laiklikten sonra demokrasiye de mi el attılar? Bu afişi astırmam diyen yarın al bu türbanı tak demez mi?

30-40 sene öncesinde annemin kasabada giydiği mini eteği ben bugün şehirde giyemiyorum. Neden? Din mi ağır basmış, demokrasi mi? Psikolojik baskılarla etrafımız yavaş yavaş sarılmakta. Çocukken bindiğim otobüste 10 kadından 2'si başörtüsü takıyorken, şimdi 8'i türban takmakta. Eskiden daha mı dinsizdi insanlar?

Anneannem gençliğinden beri 5 vakit namazını da kılar, dışarı çıkarken başörtüsünü de takar. Saçlarının üzerini eşarptan biraz çıkarır, boynunda bağlar. Annemin saçı açıktır, namaz da kılmaz. Anneanneme ben de başımı örteyim mi diye takıldığımda, "Olmaz şimdi, bizim yaşımıza gelince anneanne olunca sen de eşarp takarsın" der. Çünkü o Cumhuriyet'in en güzel dönemlerini görmüş, en iyi şekilde anlamış ve içine sindirmiş. İlkokul mezunu olmasına rağmen. İşte asıl dindarlık bu bence. Kendi içinde yaşamak dinini ve başkalarını etkilememek. Dinde zorlama yoktur denmiyor muydu biz çocukken din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarında? Yoksa o da mı değiştirildi bu hükümet zamanında?

17 Mayıs 2007 Perşembe

Yurtdışından Türkiye İçin Oy Kullanmak İstiyorum

Türkiye'de son bir aydır demokrasi ve laiklik adına çok güzel gelişmeler yaşanıyor. Ben de buradan bize düşen görevi yerine getirerek 22 Temmuz'da oyumuzu kullanmalıyız diyorum.

Şimdiye kadar hep kullandım, çünkü benim en doğal hakkım. Bazıları küskün aydınlar var oy kullanmıyor diyor. Ne diye küsüyor ki bu insanlar? Oy kullanmayıp biz başımıza geleni çekeriz mi diyorlar? Laf!!!

Ben de Londra'da oy kullanabilmek için Konsolosluk başta olmak üzere birçok yere sordum. Aldığım cevap ise;

"Yurtdisinda yasayan vatandaslarimizin Turkiyedeki secimlerde oy kullanabilmeleri icin gereken yasal duzenlemeler su an TBMM’nin gundeminde bulunmaktadir. Ancak, onumuzdeki genel secimlere yetistirilmesi zor gorunmektedir. Kaldi ki, gerekli yasal duzenlemeler yapildiktan sonra, ilgili ulkelerle ikili anlasmalar yapilmasi, ayrica Konsolosluklarin teknik olarak gerekli altyapi ile donatilmasi gerekecektir.

Secimlerden belli bir sure once Turkiye'ye giden vatandaslarimiz, havaalanlarinda oy kullanabilecektir. Bu konuda henuz resmi bir bilgi ulasmamistir."

Şimdi ben yaz tatili için ülkeme gittiğimde havaalanını didik didik arayıp o sandığı bulacak ve oyumu kullanacağım. Umarım herkes bu bilince varır.